İsrailsiz bir Ortadoğu mümkün mü? ABD'nin yeni Ortadoğu politikalarını. İsrail'in ABD seçimlerinde Roomney'i desteklemesi ve ABD İstihbaratının “İsrail-sonrası Orta Doğu’ya Hazırlık” raporu bu soruyu hiç olmazsa tartışmaya değerli kılıyor.
TİMETÜRK / Umut İslam Ayar
ABD’de gerçekleşecek seçim önce Cumhuriyetçi kanat Mitt Roomney ve Obama arasında atışmalar tüm hızıyla devam ediyor. ABD’nin bundan sonraki pozisyonunu büyük oranda etkileyecek olan bu seçimde Obama’nın kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor fakat, sonucun ne olacağı konusunda net bir kanaat oluşmuş değil.
Seçim kampanyasının başından bu yana Obama’ya dış politika eksenli sert eleştiriler yönelten Roomney’in etki alanı Aziz Nesin tarzı ‘Ülkenin %47 ‘si aptal’ yorumu ile bir hayli düşüşe uğradı. Fakat, Hz. Muhammed’e hakaret filmine karşı Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen protestolarda ABD büyükelçiliklerine saldırılar düzenlenmesi, Libya büyükelçisinin Kaddafi ‘ye benzer şekilde öldürülmesi Roomney’in dış politika eksenli eleştirilerini haklı çıkarır bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz ABD toplumu için.
Obamaya yöneltilen eleştiriler genellikle; ABD’nin dış politikasının yaptırım gücünün azaldığı ve bölgede aktör olmaktan çıktığı şeklindeydi. Ayrıca Ortadoğu’da ki halk ayaklanmalarını desteklediği için bölgede İsrail’in konumunu tehlikeye attığı şeklinde eleştirilerde sık sık dillendirildi. İsrail’de devrimlerin başından beridir aynı tavır ve eleştiriler takındığını biliyoruz.
ABD’nin Ortadoğu ile böylesine yakın ilişkin kurması halk devrimlerini desteklemesi, elbette alışık olduğumuz bir durum değil! Yıllarca emperyalist amaçlar uğruna, işgal için girdiği topraklara artık “demokrasi” ve “insan hakları” söylemini merkeze alan yaklaşımını pragmatist olarak yorumlamak mümkün. ABD’nin bu pragmatist tavrı ciddi bir kafa karışıklığı oluşturdu özellikle Türkiyeli Müslümanlar arasında. Hatta bu kafa karışıklığı Ortadoğu’daki halk hareketlerini yorumlarken ciddi yanılgı ve tespitlerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Kadri mutlak bir Emperyalizm tasavvuru ile halkların iradesini yok sayan, devrimlerin arkasında “Amerika ve emperyalistlerin olduğu” tespitleri üzerinden Ortadoğu’daki değişimi yorumlayan, hatta bunu yine Batı’daki Oryantalist yazarların argümanları ile kanıtlamaya çalışan zihnin sıkıntılı bir bakış açısı olduğunu görmeliyiz. Açıkcası bu birazda Empereyazlim’i nasıl algıladığımız ve nasıl bir misyon biçtiğimiz ile alakalı bir durum. Allah’tan başka otoritenin olmadığını dillendiren Müslümanların Emperyalizme böylesine mutlak rol biçmeleri bu çelişkiyi açık ifade ediyordur sanırım.
Şunu görmek gerekiyor ki; Bugün Emperyalist devletler, Ortadoğu halklarının adalet ve özgürlük taleplerinin önünde durulması imkânsız bir kasırgaya dönüştüğünün farkında. Bu İslamcı kasırganın etki alanı ve gerçekleşen halk devrimleri Emperyalistlere bunun karşısında durulmayacak bir boyuta evrildiğinin farkında. Hal böyle iken rol kapma arayışları ve Emperyalist politikalar doğrultusunda pragmatik bir dış politika vizyonu belirlendiğini söyleyebiliriz.
Bu pragmatist politikalar sonucu Ortadoğu’daki halk hareketleri ve Emperyalistlerin aynı düzleme düştüğü ya da bunların aynı amaçları taşıdığı şeklinde yorumlar gerçekliği yansıtmamakta. Yaşanan sürece en başından objektif bir okuma ile yaklaşırsanız sürecin Emperyalistlerin lehine değil aleyhine olduğu çok açık görülecektir. İslamcıların güç kazandığı ve bölgede Emperyalistlerin karşısında bir aktör olarak durduğu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önündeyken, türlü komplo teorilerine sığınmak ve bölge halkının iradesini mahkûm etmek daha kolay geliyor olmalı.
Ortadoğu’da yaşanan uyanış süreci birlikte toplumsal taleplerin halk iradesinin nasıl yıkıcı bir etkiye dönüştüğünü ve bölgede ki diktatör rejimlerin tek tek yıkılışına, hep birlikte şahit olduk. Bu hızlı değişim süreci aynı zamanda bölge üzerinde türlü emelleri bulunan Emperyalistlerin bölge siyasetinin değişmesine neden oldu.
ABD’nin yeni Ortadoğu siyaseti ise bu tespiti kanıtlar nitelikle;
Yakında gerçekleşecek olan seçimd ABD’nin bölge politikaları açısında bir çok ipucu veriyor. İsrail’in seçim kampanyasının başından bu yana cumhuriyetçi kanat temsilcisi Mit Roomney’i desteklediği biliniyor. Bu durum ise Obama’nın kazanacağı aşikar bir durumken, İsrail’in Roomney’i desteklemesi Obamalı ABD’de varlık şansının azaldığını gösteriyor.
The New York Post ‘ta Kissinger’in bu durumu şöyle yorumluyor:
“10 yıl içinde artık İsrail olmayacak” sözü kati ve şartsız. Kissinger, İsrail’in tehlikede olduğunu, fazladan trilyonlarca dolar verip düşmanlarını ordumuzla ezersek kurtulabileceğini söylemiyor. Netenyahu’nun eski dostu Mitt Romney’i seçersek, İsrail’in bir şekilde kurtulabileceğini de anlatmıyor. İran’ı bombalarsak, İsrail var olmaya devam edebilir de demiyor. Bir çıkış yolu önermiyor. Basitçe bir gerçeği belirtiyor: 2022’de, İsrail artık olmayacak. “
ABD İstihbaratı’da Kissinger ile (kesin olarak 2022 tarihinde olmasa da) aynı fikirde. Toplam 70 milyar dolar üzerinde bütçeye sahip 16 ABD İstihbarat Kurumu, “İsrail-sonrası Orta Doğu’ya Hazırlık” adlı 82 sayfalık bir analiz yayınladı. Yayınlanan bu raporda çarpıcı birçok tespit yer alıyor:
ABD istihbarat raporu, 1967’de çalınan topraklara (tüm dünya bu toprakların İsrail’e değil Filistin’e ait olduğunda hemfikir) çöken 700 bin kanun dışı İsrail yerleşimcinin toplanıp güzel güzel ayrılacağını belirtiyor. Çalıntı topraklardaki süregelen varlıklarını dünya asla kabul etmeyeceği için İsrail, 1980 sonlarındaki Güney Afrika’ya benziyor.
İstihbarat raporuna göre, İsrail’i yöneten aşırı Likud koalisyonu, kanun-dışı yerleşimcilerin yaygın şiddetini ve hukuksuzluğunu artan şekilde destekliyor ve buna göz yumuyor. Rapor, yerleşimcilerin vahşeti ve suçluluğu ile ırkçı duvar ve daha-da-zalim kontrol noktaları gibi büyüyen ırkçı-tarz alt yapının, sürdürülemez ve Amerikan değerleriyle uyumsuz olduğunu kaydediyor.On altı ABD istihbarat kurumu, İsrail’in Arap Baharı ve İslami Uyanışı ihtiva eden Filistin-yanlısı devasa-güce karşı koyamayacağı noktasında aynı fikri paylaşıyor.
Bu tabloyu genel olarak ele aldığımızda, Netanyahu’nun istihbarat kurumları ile hemfikir olduğunu söyleyebiliriz. Sürecin başından bu yana Obama’nın kazanacağını bile bile Roomney’i desteklemesi de buna delalet ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Obama’nın gazetecilere poz verirken elinde bulunan kitap ABD’nin yeni stratejini açıklar nitelikte. Hindistanlı gazeteci Fareed Rafiq Zakaria’nın yazdığı ‘The Post American World’ kitabının arka sözü şöyle ;
‘BU KİTAP AMERİKA’NIN ÇÖKÜŞÜ İÇİN DEĞİL, HERKESİN YÜKSELİŞİ İÇİN YAZILDI’